Kendilerine güvenmeyen bireylerin fazla olduğu toplumlarda ağır abiler rol alırlar. Toplumun farklı alanlarında olduğu gibi sanat ve edebiyatta da bunlara rastlanır. Sanki kültürü yönetme ve yönlendirme görevi kendilerine verilmiş gibi hareket ederler. Aslında iç boşluklarını bu davranışlarla gidermeye çalışırlar. Gerçek kültürün, edebiyatın değil görünenin ve görünmenin peşindedirler. Zamanımızda bu ağır abilerin sohbetlerinin çoğundan edebiyat öğrenemezsiniz. Sanat ve bilim hak getire… Ya dedikoduyu, ya ötekileştirmeyi, ya da aşağılamayı duyarsınız. Saldırı kültürünün temsilcileri gibidirler. Çünkü hep kendilerini anlatırlar, egolarını parlatırlar. Cehaletlerini başkalarına yamamayı çok iyi başarırlar. Biraz da karşılarında kalabalık buldularsa değmeyin keyiflerine.
Hangi fikir ve düşüncede
olduklarını söylerlerse söylesinler bunlar kendilerinden başkalarını ancak
kendilerini anlattıkları, yazdıkları sürece tanır ve tanıtırlar. Ver gülüm al
gülüm gibi bir anlayış içerisinde görünseler de aslında kendi egolarını
parlatan borazanları severler. Cehaletlerini ve saldırganlıklarını
alkışlayanların yanında dört köşe olurlar. Kendilerine gül uzatanlara diken
verme düşüncesi bilinçaltlarında daima vardır. Kafalarına çizdikleri çemberi
edebiyata ve edebiyatçılara da çizerler. Dergileri, dernekleri ancak bu
çemberin sınırları içerisinde kalanlara ahkâm keser. Dillerinde ve kalemlerinde
edebiyatmatik ölçütleri vardır. Ağır edebiyat abileri çizdikleri çemberler
içinde kalanları şair, yazar, düşünce adamı olarak kabul ederler. Edebiyatmatik
ölçütlerine fazla uymadığı görülenlere hemen kendi şablonlarını örterler. Asıl
olanı değil kafalarındaki şair ya da yazarı anlatırlar. Mesela beyazı, siyaha,
griye, hatta türlü renklere boyayarak sunma marifetini çok iyi becerirler.
Zihinlerine çizdikleri bu çemberler bazen kurumlaşarak da bir kimlik kazanır.
Bir sanat, edebiyat kuruluşu adına benzer faaliyetlerini sergilemeye devam
ederler. Alkış aldıkça, alkışın kimler tarafından olduğuna değil onun çokluğuna
bakarlar. İşin garibi bu durumu da kendilerinin bilgili olduğuna, önder
olduklarına yorarlar. Yani bazı insanların “ağır abi” olmalarında niteliksiz
alkışların, bunlara çanak tutan kitlelerin de büyük sorumlulukları vardır.
Aslında edebiyatın ağır
abileri hükmünü yitiriyor diye düşünürken bunun bir yanılgı olduğunu son
zamanlarda daha iyi anladım. Maalesef her dönem türeyen ve türetilen edebiyatın
ağır abileri olmaktadır. Bunlar seyrana çıkar gibi sosyal medyada arzı endam
etmekte, kuruluşlara sığınarak kürsü kürsü, salon salon dolaşmaktadırlar.
Ağızlarının içlerine bakmadan, ağızlarından ve varsa kalemlerinden neler
çıktığına dikkat edenler bunları rahatça tespit edebilirler. Çok konuşarak ya
da bazen yazarak nasıl hiçbir şey söylenmediğini öğrenmek isteyenler edebiyatın
ağır abilerini takip etmekte sakınca görmeyebilirler.
Edebiyatın kutsal
bahçeleri bu tipler tarafından tarumar edilmiştir, edilmeye devam edilmektedir.
Kendileri sulak, diğerleri hep kuraktır. Hep bu anlayışlarla kültür çöllerini
büyütürler. Kendilerini hangi edebi veya siyasi kimlikle ifade ederlerse
etsinler edebiyata da, yazarlığa da yazık etmektedirler. Özellikle bazı gençler
bunları “bir şey” sanarak peşlerinde sürüklenerek zaman kaybetmektedirler.
Bu zamanlarda birileri
“yazarlık” öğretmeye kalkıyorsa ince eleyip sık düşünmek gerekir. Hiçbir somut
temele dayanmayan laflarını edebiyat, sanat, kültür diyerek salon salon dolaşıp
anlatanlar ve üstelik ardından ceplerine zarflar sokulanlar alkışlandıkça ağır
abilik hep devam ettirilecektir. Eğer bugünlerde cehalet piyasasına rağbet
varsa bunların çoğu ağır abilerin ektikleri tohumlar neticesinde
palazlanmışlardır. Kültürel anlamda toplumsal gelişmeye en büyük engellerden
biri de bu ağır abiler olmaktadır.