15 Ekim 2022 Cumartesi

Ömrümüzün Son Demi


 

Tek başıma sahilde yürüyüşler yaptığımda, yürüyüşüme şarkıları, türküleri de dahil ederim. Onları dinlerken denizi, denizi seyrederken şarkıları birbirine karıştırdığım zamanlar bile olur. Ama her ne olursa olsun şarkılar ve türküler nefesime nefes, sesime ses katar. Hiç mi hiç yorulduğumu ya da yorgunluk hissettiğimi hatırlamam. Yine bir sahil yürüyüşümde sağ tarafımda deniz ve ilerisinde adalar capcanlı bir tablo gibi gözlerime dolarken kulaklığıma gelen “Ömrümüzün son demi, son baharıdır artık” sözlerinin de ruhuma aktığını hissettim. Kim nerede, ne zaman, bilinmez ama bir garip duygu sardı varlığımı. Bana söylenen, beni çağıran bir şarkı gibi geldi. Demek ki aynı şarkıyı farklı zamanlarda ve farklı yaşlarda dinlemek insanda çok daha farklı duygular uyandırıyor diye düşündüm.

Yazımın başlığını okuyanlar bu şarkı sözünün devamını hemen hatırlayacaklardır. Şarkılar da türküler de canı gönülden her dinleyeni öncelikle kendine çağırır. Bu çağırışa her insan ya kendine göre cevap verir ya da içinde derin anlamlar saklı bir suskunluğun içine girer. “Ömür” sözcüğü çocuk için, birçok genç için pek fazla bir anlam ifade etmeyebilir. Lakin Cahit’in ifadesiyle çoktan yolun yarısını geçmiş olanlar için ömürde bir roman, belki bir tarih vardır. Arabesk takılanlar için acılar taht kurmuştur hayatlarına. Beklentiler kaybolmuş, umutlar Ferdi ya da bir Müslüm şarkısının nağmelerinde dile dolanıp durmaktadır.
Yaşadıklarına, hayal edip yaşayamadıklarına hayıflanmak çare değildir artık. Çareler ya yalnızlıkta ya da bir müziğin sözlerinde aranır. Bazen gam yükünün kervanı gelir, bazen sevda yüklü kervanlar geçer sevilenin, sevgilinin kapısından. Çünkü birçoğumuzun hayatında bazı dönemlerin şarkıları, türküleri vardır. Onları bir destan gibi ezberler, mukaddes sözler gibi kutsallaştırdığımız da olur. O seçtiğimiz müziği her işittiğimizde yaralarımız da sevdalarımız da karamsarlıklarımız da yeniden depreşir. Ya tek başına ya da sevdiğimizle birlikte sahip çıkarız onlara. Bir deniz kenarında, çayhanede bir ağacın altında sahiplendiğimiz şarkı veya türkü çalıyorsa “bizim” deriz. Bizim şarkımız, bizim türkümüz çalıyor… Elbette bunların “ben”de de “bizde” de köklü anıları vardır. Duygu yüklüdür bunlar. Sevgiler sevdalar notalarında, ezgilerinde gezinir. Başımızda kavak yellerinin estiği zamanlar gerçektir, yaşanmıştır. O anılar ki yaşama şevki, gelecek hayalleri, umutlar, sevilmeler, sevmeler içiçe geçmiştir. İçlerinde acıları da ayrılıkları taşıyanlar da vardır. Anılarımızda kalan bu şarkılar-türküler bütünleşerek hayat olmuş, bazen de geleceğe yürüyen yollar olmuştur. Bazen de hedefleri belirleyen, daha çok duygularımızın önüne düşen, çağırmaktan usanmayan sesler olmuştur.
“Hey gidi günler” diyenlere dikkat ediniz. Bu sözü önemseyiniz ve kulak veriniz onlara. Bu yalın ve sade cümlede bir ömür saklıdır çünkü. Bu sözü sözlerinin başı yapanlarla rahatça oturup konuşabilirsiniz. Anlatmak istedikleri, paylaşmak istedikleri, anlatacakları vardır. Sözüne söz katmadan yanına oturup sakince ve dikkatlice dinleyebilirsiniz. Özellikle altmış yaş üstü olanlar çok iyi hatırlayacaklardır “Ömrümüzün son demi…” diye başlayan şarkıyı. Hatta hatırlamasalar da şimdilerde içinde bulundukları durumlar, zorunlu eve kapanmalar onlara bu şarkıyı hatırlatacaktır. Belki bazıları duymak istemeyecek, bazıları da yürekten bir “of!” çekeceklerdir. “Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır” diyenleri de hor görmemek gerekir. Kim bilir, kendilerinde yumak olup kalmış ne dertleri vardır.
Hiç kimsenin ömrü için bir süre çizilemez ama önünde sonunda kaçınılmaz sonun olduğunu da inkâr etmek mümkün değil. Belli bir yaş üstünde olan bizler, her ne kadar avutucu bir ifadeyle kendimize “kıdemli vatandaş” desek de artık finale doğru yürüdüğümüz de bir gerçektir. Meselemiz bu değil elbette. Evvelki yılın Mart ayının başlarıyla birlikte ortaya çıkan salgın hastalığın zorunlu olarak getirdiği sokağa çıkma yasağı biz yaştakileri daha çok etkilemiştir. Alınan kararlarda bu yaştakileri koruma kaygısı olsa da ortaya çıkan, çıkacak olan sorunlar da bir gerçektir. “Yaşadığınız yeter artık. Ömrünüzün son zamanlarını evinizde hapis olarak geçireceksiniz” dayatmasını almış gibi bir düşünceye kapılanlar çok olmuştur. Özellikle evinde hiçbir uğraşı olmayanlar, zamanlarını nasıl geçireceklerini bilmeyenler için uzun ev hapsinin birçok psikolojik etkileri olmaktadır. Duygusallığın, hassasiyetin, alınganlığın yanında hatıralara, geçmişe dalıp gitmek bu yaşlarda daha çok yaşanır. Onun için “benim”, “bizim” dediği şarkı ve türküleri duyduklarında yüzlerin ve gözlerin aldığı tavır kendisini hemen belli eder. Anıların içine, yaşadıkları zamanın atmosferine dalıp giderler. Çalınan müzik, kulağa dolan sözlerle geçmişte kalan bir anı mutlu, tebessüm ederek ama hüzünle birlikte tekrar yaşarlar. Belki de söylenen şarkıya mırıldanarak, belli belirsiz eşlik ederler.

Ömrümüzün son demi, son baharıdır artık
Maziye bir bakı ver, neler neler bıraktık
Küserek ayrılırsak olur inan ki yazık
Maziye bir bakıver neler neler bıraktık

Sonra bütün bir ömrün duyguları birikir. Hayatın sahneleri karmakarışık. Belki de bazı anılar daha dün gibi gözlerde ve gönüllerde. Olur ya biraz da şairliğin tutar. Şarkı sözlerini kendine göre değiştirip bu sözleri mırıldanırsın.

Ömrümüzün son demi, her yer yokuştur artık
Maziye bir bak neler görebilirsin artık
Geri dönemeyiz bütün köprüleri yıktık
Maziye bir bak ne mücadeleler bıraktık…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ömrümüzün Son Demi

  Tek başıma sahilde yürüyüşler yaptığımda, yürüyüşüme şarkıları, türküleri de dahil ederim. Onları dinlerken denizi, denizi seyrederken şar...